"Buradan başlayın!" "Buradan başlayın!" dedi ve yineledi Ahmet Bey, "Aman bir eksiklik olmasın sakın!"
Ustalar gündüz sıcağının etkisi ve kışın ayazı da olsa değişmeyecek olan tavırlarıyla çok umursamadılar Ahmet Bey'i. Dükkanın kapısına asılacak tabela ile yan komşu Sadullah için alarm zilleri çalmaya başlamıştı. Sadullah'ın soyadı Sakin di fakat kendisi mahallede sinirli tavırlarıyla tanınırdı. Gerçi mahalle dedikodusu işte, Biraz abartıyor da olabilirlerdi. Hayır, ne var yani üç sokak öteden geçen arabanın egzoz sesi biraz fazla gelmiş diye pompalıyla havaya ateş açıp, çocuk parkındaki salıngaçları söküp, belediye binasına benzin döküp yaktıysa? Her insanın başına gelebilecek sıradan olaylar.
Herneyse biz konumuza dönelim. Şimdi efendim, Manifaturacı Ahmet Bey'in (soyadı Bey) özene bezene yaptırdığı yeni tabela, hem oturduğu apartmandan kapı komşusu, hem ilkokul arkadaşı, hem de baldızı ile evli olan Nalburiye Mamulleri Sadullah Sakin'in dükkan tabelasına doğru, (tabiri caizse) kayacak mıydı? Günlerdir bu kederli soruyu kendi kendine soran, geceleri uykularını dahi kaçıran, olurda (tabiri caizse) kayarsa, nasıl olur da, apartmandan kapı komşusu, ilkokul arkadaşı ve baldızının kocası Ahmet Bey'i kırmadan meseleyi halledebileceğini düşünen Sadullah Sakin, bir yandan da, "Aman Ahmet'ciğimin canı yanmasın" mottosuyla testeresini bileyliyordu.
"Bile bile bunlar başıma geldi!" diyordu Sadullah Sakin. "Her şey o zabıta müdürünün başının altından çıktı!" "Ah ulan ah!" "Jamaika'ya kaçmamış olsa ben ona gösterirdim!" Şimdi bu deli saçması gibi gelen durumu siz kıymetli okurlarımıza biraz özetleyelim. Yıllar yıllar evveldi. Sadullah Sakin, çok sakin, çok tatlı, (tabiri caizse) un kurabiyesi gibi bir adamdı. Evinde pastalar, börekler, poğaçalar yapar, mahalleliye dağıtırdı. Canından çok sevdiği kapı komşusu ve bacanağı Ahmet Bey'in de desteğiyle bir fırın açmaya karar verdi. Her şey hazırdı. Dükkan kiralanmış, üstelik biricik kapı komşusu ve bacanağı Ahmet Bey'in yanında, içerisine alınması gereken bütün malzemeler alınmıştı. Son işlem, belediyeden alınacak Ruhsat Belgesi idi. O gün, o işle ilgilenen memur yerinde yoktu. Karısının erken doğum haberini almış, apar topar hastahaneye koşturmuştu. Sadullah Sakin, soyadına yaraşır bir şekilde "Neyse canım sağlık olsun, başka zaman gelirim." diyerek tam kapıdan çıkıyordu ki, bir ses! "Ağabey, gel gel, o arkadaşın yerine bugünlük bizim Zabıta Müdürü bakıyor!" "Ah öyle mi? Ne güzel! Ne hoş!" diye sevinçli, seken adımlarla geri döndü Sadullah Sakin. Doğruca soluğu Zabıta Müdürü'nün yanında aldı. Sadullah Sakin'in aksine, Zabıta Müdürü, hiç konuşmuyor, gülümsemiyor, hatta hiç tepki vermiyordu. Belgelerini uzattı Sadullah Sakin, "Aman canım ne olacak, yaşlı başlı adam" dedi kendine. Zabıta Müdürü biraz yüksek bir ses ile "... Mamulleri" dedi. "Evet" dedi Sadullah Sakin "Evet, Sadullah Sakin Unlu Mamulleri!" İşte bu Sadullah Sakin için baht dönümü oldu. Yaşlı adamcağız da, yalnız yaşadığı evinden iki kedisini de alıp, önce Meksika sınırına kaçıp, oradan kaçak yollarla Amerika Birleşik Devletleri'ne geçeceğini, orada da yakalanıp Jamaika'ya sınır dışı edileceğini bilmiyordu.
Ruhsat çıktı, dükkan sahibine tebliğ edildi ve o da ne? Unlu Mamulleri, Nalburiye Mamulleri oluvermişti. Sadullah Sakin bir daha asla Sakin olmadı. Olamadı... Derken Ahmet Bey'in tabela yenileme işlemi bitmişti. Korkulan olmadı. Ahmet Bey'in tabelası (tabiri caizse) Sadullah Sakin'e kaymamıştı. SON.